4 Haziran 2008 Çarşamba

ultras alcoholica


Genç adam, bir eliyle şakağını ovuşturarak başını yukarı doğru kaldırdı ve toplanan kalabalığı süzdü. Hiçkimsenin yüzünü net olarak seçemiyordu. Görüntünün netleşmesi için bir süre bekledi; ama olmadı... Nasıl olmuştu da lokantanın ortasında kendini yerde buluvermişti. Kalabalığın içinden biri "Ayıltıcı birşeyler hazırlayalım mı beyefendi?" diye sordu. Genç adam "Ayıltıcı mı?" diye geçirdi içinden. "Bayıldım mı ki?" Alkol şişede durduğu gibi durmuyordu. Helede fazlası ne şişede duruyordu ne miğdede. Hiçbirşeyi net olarak göremiyordu ve bedenine hakim olabileceğinden de emin değildi. "Böyle olmamalıydı" diye geçirdi içinden. Utancından başını öne eğdiğinde akşam üzeri yediği köftenin yarı sindirilmiş şekilde gömleğinin üzerine yayılmış olduğunu gördü. Bedeni zil zurna sarhoştu, peki ya zihni... Zihni hala yerindeydi. Bu yüzden kendini sorgulayabiliyor, yaptıklarının farkına varıyor ve bu yüzden kendini kötü hissediyordu. "Keşke." diye geçirdi içinden. "Keşke zihnen sarhoş olabilsem... Keşke bedenim kadar aklımıda kaybedebilsem. O zaman düştüğüm yerde kalırdım ya da saçma sapan hareketler yaparak en azından sarhoşluğu hak ederdim." Düzgün hareket etmeye çalışıpta becerememek, saçma sapan hareket etmekten çok daha onur kırıcıydı onun için. Sarhoş bir bedenin içinde ayık bir zihin tam bir işkenceydi. Peki ne yapacaktı şimdi?.. Konuşarak derdini anlatmaya çalışsa onuda beceremezdi ki dili ağzında doğru düzgün dönmezdi bile. İşi pişkinliğe vurabilirdi belki. Ayağa kalkıp gömleğinin iki ucundan tutarak "Köfte isteyen varmı?" diyebilirdi. Ayağa kalkmak için bir hamle yaptı. Bir garsonun yardımıyla doğruldu ve tuvalete doğru yürümeye başladı. Her sendeleyişinde garson destek verip doğrultuyordu. Tuvalete girdi, musluğu açtı ve üzerini temizlemeye başladı. Doğrulup aynaya baktığında yüzünün şişmiş olduğunu fark etti ve gözlerinin kan çanağı olduğunu... Bu karaciğerinden aldığı bir sinyaldi. Daha öncede birkaç kez olmuştu. Çevresindeki insanlar, bir doktora görünmesini, dahada önemlisi alkolü bırakmasını istemişlerdi. "Alkolü bırakmak." diye geçirdi içinden. Deli gibi aşık olduğu bir fahişeydi onun için alkol. Zaten hep sevdiklerinden ayrı düşmüştü ömrü boyunca. Bir de bu hasrete dayanamazdı. Karaciğeriyle arası pek iyi değildi; ama olsundu hem "Çivi çiviyi söker." dememiş miydi atalarımız?.. Tüm gücüyle kendini toplamaya çalıştı. Tuvaletten nasıl çıkacağını düşündü, o insanların karşısına nasıl çıkacaktı tekrar. "Şu klozetin içine girebilsemde oradan geçmesem." diye düşündü. Başka çaresi olmadığı açıktı çıkacaktı tuvaletten. Kapıyı açıp çıktığında mümkün olduğu kadar dik durmaya çalışıyordu. Bir süre gözlerini iyice kısarak görüntüyü netleştirmeye çalıştı. Çıkış kapısı tam karşısında duruyordu. Hizzasını aldı derin bir nefesle beraber ve... Lokantayı hızla terketmişti genç adam ne sağına bakmıştı ne de soluna. Işıklı tabelaların ve vitrinlerin sahte aydınlığı eşliğinde yürümeye çalışıyordu. Caddedeki tüm insanların bakışlarını üzerinde hissetti. Hoşlanmıyordu onlardan hele de kalabalıktan nefret ediyordu. Hazır, alkolün verdiği geçici cesaret yanındayken haykırmak istedi suratlarına tüm hislerini; fakat ne mümkün dilini oynatamıyordu bile. Orta yaşlarda bir kadın sesi duydu aniden. "Bak evladım eğer söz dinlemezde yaramazlık edersen seni şu sarhoşa veririm." Korkutucu unsur olduğu için üzülmeli miydi?.. Belki de bir çocuğun yaramazlık yapıp annesini üzmesine engel olacağı için sevinmeliydi. Sarhoşluğu bir işe yaramıştı en azından. Parmakla gösterilen adam olmuştu... Gözüne bir ara sokak ilişti zifiri karanlık. Bu sahte aydınlığı istemediğini hatta buradan tiksindiğini hissetti. Ne zaman kaçmak istese birşeylerden karanlık ve yalnızlık kucaklardı onu sadık bir yar misali. Yine kaçmak istiyordu... Sahte aydınlığa baktı uzun uzun, sahte insanları gördü. Sahte sevdaları geldi aklına... Sarhoş bedeni ve ayık zihniyle genç bir adam kayboluyordu zifiri karanlıkta...

Hiç yorum yok: